Çok merak ettiğimiz ama ne dense bir türlü gidemediğimiz Hatay’a sonunda kavuştuk. Eski şehir, Asi nehri ile Habibi Neccar Dağı arasına kurulmuş. Bu bölgede, hala tarihi yapıları ve bozulmadan kalmış sokakları bulmak mümkün. Asi nehrinin karşı kıyısı, yeni yerleşimler tarafından istila edilmiş durumda. Şehre geldiğimiz ilk iki gün, park edecek yer bulamadığımız için bu yeni kısımda kaldık ama tarihi bölgeye ulaşmak çok zor oldu. Hatay pek te karavancı dostu bir şehir değil (ama insanlar dost canlısı olunca, bir çözüm üretiyorlar). Uzun çarşı, Kurtuluş caddesi ve çevresi, karış karış gezmeniz gereken yerlerden. Bazı yapılar restore edilerek, çok güzel küçük oteller haline getirilmiş.
Bu bölge yeme, içme içinde çok farklı alternatifler sunuyor. Eğer et seviyorsanız kasaplarda hazırlatacağınız tepsi veya kağıt kebabını en yakın fırında pişirterek yiyebilirsiniz (kasaplar sizin adınıza fırına gönderiyorda). Fırın ve kasabın iç içe olduğu, masaya servis yapan yerlerde var. Biz pandemi nedeniyle kapalı yerlerde oturmadık. Sabah fırınlardan Hatay simidi, kaytaz böreği, katıklı ekmek alıp deneyin. Hatay simidinin yanında, küçük bir külahta kimyon ve tuz karışımı veriyorlar, ayranla birlikte yiyorsunuz. Katıklı ekmek ise lahmacun gibi açılmış, üstüne acılı salça veya peynir konulmuş hamur işleri. En iyisi, Hatay yemeklerini yapan bir işletme bulup, acılı, yoğurtlu bütün lezzetleri denemeniz. Tatlı sevenler için öneriler :) künefe, kömbe (içi boş, cevizli, antep fıstıklı ve hurma dolgulu 4 çeşidi var). Mersin de kerebiç yemediyseniz, burada denemenizde yarar var. Biz tatlı sevmeyiz ama yinede ufak porsiyonlar alıp paylaşarak denedik. Kurtuluş caddesinde Tarihi Affan kahvesinde süvari kahvesi içip, haytalı yiyin.
Eski bölgeyi gezmeyi bitirdiğinizde ise, dünyanın ilk mağara kilisesi olarak kabul edilen, Saint Pierre (Aziz Petrus) kilisesini ziyaret edin. Kilisenin 600-700 metre uzağında bulunan, Cehennem kayıkçısı da görülmesi gereken bir nokta. Kiliseden baktığınızda aşağıda gördüğünüz, sanki konteynerlerin üst üste konması ile yapılmış lego benzeri yapı ise Müze Otel. Otel inşaatı sırasında zeminden çıkan mozaikler açıkta bırakılarak, direkler üzerinde otel inşaa edilmiş. Otelden bağımsız girişi olan (müze kart geçerli) bu alan, tarihi eserlerin korunması ve sergilenmesi için çok güzel bir örnek. Hatay’da neredeyse 10 gün kaldık. Eski sokakları dolaşmak, uzun çarşıda volta atmak çok keyifliydi.
Hatay’dan sonra Samandağ’a giderek Titus Tünelini, Beşikli Mağarayı ve Musa Ağacını’da gördük. Titus Tüneli M.Ö. 69-81 yılları arasında kayalar oyularak yapılan ve yapılış amacı, şehre gelen sel sularının yönünü değiştirmek olan tarihi bir yapı. Beşikli Mağara ise Seleucica Pierra kentinin mezarlık alandaki önemli bir mağara mezar. Musa Ağacı ise Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın birlikte bu noktaya geldikleri ve Hz. Musa’nın su içmek için elindeki asayı sapladığında, yeşermesinden oluştuğuna inanılan, büyük bir Çınar ağacı (ağacın yaşı ve Hz. Musa’nın yaşı ile ilgili polemiklere girmeyin). Samandağ’a gelirseniz buraları ziyaret edin. İstersenizTitus Tünelinin yakınlarındaki Çevlik limanında balık ekmek yiyebilir, balık sevmiyorsanız da Musa Ağacının gölgesinde çay içip, oradaki alternatifleri değerlendirebilirsiniz.
Yazıyı buraya kadar okuyup, bu insanlar Hatay’a kadar gelip, dünyanın en büyük Mozaik Müzesine gitmemişler mi diyenlere, gittik :)