Nasreddin Hocayı ziyaret edelim dedik. Akşehir’de konaklamayı düşündüğümüz yer, meğer pazar alanıymış. Perşembe günü Akşehir’in pazarıymış. Girdik pazarcıların arasına, koca araçla ordan dön, burdan kıvrıl uygun yer bulana kadar Akşehir’in altını üstüne getirdik. Akşehir’i sevdik. Kendine has bir sıcaklığı var. Belki de Nasreddin Hocanın etkisidir. Bazı sokakları ve eski evleri restore etmişler, güzel görünüyor. Bir iki müze gezdik. Hocanın fıkralarının canlandırıldığı heykelleri gördük.
Nasreddin Hocanın Türbesi gibi diye bir deyim vardır. Hocanın türbesi, kocaman kilitli bir kapıya sahiptir, ama etrafı açıktır. Yapılan bir işin anlamsızlığını, gereksizliğini anlatan bu deyimin çıkış noktası olan türbe yenilenmiş. Ve Türbeyi restore eden arkadaşlar, her tarafı demir parmaklıkla çevirip, misler gibi siyaha boyayıp bu işi kökünden halletmişler.
Küçük bir papağanın onbeş altına satıldığını gören Nasreddin Hoca, bir koşu evine gidip kümesteki hindisini tutmuş. Apar topar pazara götürüp başlamış bağırmaya ,
– satılık hindii…. satılık hindii…. yirmi altına satılık hindi !
şaşırmış pazardakiler.
– yahu hocam demişler. bir hindinin yirmi altın ettiği nerde görülmüş.
– ne olmuş diye çıkışmış hoca. demin bir kuşu onbeş altına sattılar.
– ama o papağandı demişler. tıpkı insan gibi konuşuyor o.
– olsun demiş Nasreddin Hoca. O konuşuyorsa, bu da düşünür !
Geçerken bir uğrayın derim. Eski sokaklarda bir tur atın, müzeleri gezip, Nasreddin Hoca’yı ziyaret edin :)
Sevgiler…